Etiketler

21 Ekim 2014 Salı

Isaac Asimov - İşte Tanrılar


Yazar: Isaac Asimov
Kitap: İşte Tanrılar
Orijinal Adı: The Gods Themselves
Çeviren: Gönül Suveren
Yayınevi: Altın Kitaplar Yayınevi
Basım Yılı: Temmuz 1985
Sayfa Sayısı: 342
Puanım: ★★☆☆

Blog konusunda şunu anladım: eğer okuduğum bir kitapla ilgili düşüncelerimi hemen yazmazsam, hem kitapla ilgili bazı önemli noktaları unutmaya başlıyorum hem de sonra yazarım diyerek sürekli erteleme olayına giriyorum ki sonu Isaac Asimov'un İşte Tanrılar kitabı gibi oluyor. Evet kitabı bitireli 1 haftayı geçti, hatta bu kitabın üstüne 3 kitap daha bitirdim ama okuduğum sıralamada yazacağım diye direttiğim için ancak şimdi yazabiliyorum kitap yorumunu.

Asimov'un Hugo ve Nebula ödüllü bu kült kitabı kütüphanemde okunmayı bekleyen kitap yığınının içinde bir yerlerdeydi. Güz okuma şenliği sayesinde "Hadi bakalım Seda, okumaya başla artık" diyerek büyük bir gazla başladım kitaba. Daha öncesinde yazarın hemen hemen bütün kitaplarını okuduğum için beklentim pek tabii çok yüksekti. Usta bu beklentimi boşa çıkarmayarak kendisinden beklenmeyen gayet ilginç bir hikayeye daha doğrusu hikayelere imza atmış. Hikaye dedim çünkü kitap aslında bir roman olmasına karşın içinde üç farklı hikaye mevcut, fakat bu hikayeler sonunda ortak bir olayda birleşiyor. Yani konu ortak ama her bölümdeki karakterler ve hikayeler tamamen farklı, sadece ilk hikayedeki bir yan karakteri son hikayede görebiliyoruz. 

Kitabın ana hikayesinde bizim dünyamızdan tamamen farklı fizik kuralları olan paralel bir evrende (para-evren) yaşayan uzaylılarla Dünya arasında yaşanan bir madde değiş tokuşundan bahsediliyor. İlk hikayede henüz bir radyokimya uzmanı olan Frederick Hallam masasının üstünde bulunan şişenin içindeki tungsten'in yok olarak yerine farklı bir madenin gelmiş olduğunu fark ediyor. Bu buluşu para-kainatın ve para-adamların varlığının keşfedilmesine neden oluyor ve onu büyük bir üne kavuşturan elektron tulumbasının kurulmasına olanak tanıyor. Fakat, bu iki madenin sürekli yer değiştirmesi sonucu iki evren arasındaki fizik kuralları değişerek dünyalar felakete sürükleniyor. İkinci hikayede paralel evrende yaşayan uzaylılara geçiş yapılmış ve Asimov'dan hiç beklemediğim farklı bir hikaye var burada. Üç cinsiyetli uzaylıların aileden seks hayatlarına ve sosyal normlarına kadar bütün sosyal  yaşamları ele alınmış. Kitabın kesinlikle en ilginç hikayesi budur diyebilirim. Üçüncü ve son hikayede ise Ay'da yaşamakta olan bir grup insana odaklanılmış. Ay'da yaşasaydık acaba nasıl olurdu? sorusunun yanıtını veren bu son hikaye hem Aylı hem de Dünyalı insanın farklılıklarına yer vererek ana hikayede yer alan problemle final yapıyor.

Soldaki Resim: Isaac Asimov,
Sağdaki Resim: Robert Silverberg
Kitapla ilgili ilginç noktalardan biri, ana hikayenin Asimov'un Robert Silverberg ile 1971 yılında yaptığı bir konuşmaya dayanıyor olması. Bu konuşma sırasında Silverberg örnek vermek amacıyla rastgele olarak Plutonyum-186 adlı bir izotoptan bahseder. Asimov böyle bir izotopun olmadığını ve böye bir izotopun bulunamayacağını iddia eder. Bunun üzerine Silverberg "So, what?" (Ne olmuş yani?) şeklinde cevap verir:) Bu konuşmanın arkasından Asimov hangi şartlar altında Plutonyum-186'nın ortaya çıkabileceğini ve var olma ihtimali halinde neleri etkileyebileceğini düşünmeye başlar. Sonunda bu izotopun ancak farklı fizik kuralları olan farklı bir evrende ortaya çıkabileceği sonucuna ulaşır. Fikirlerini bir kağıda döker ve bu sırada romanın ana hikayesi de ortaya çıkar. Asimov'un 1982 yılında yazdığı bir mektuba göre İşte Tanrılar kitabı kendisinin favori kitabı. Kitapla ilgili bir diğer ilginç nokta ise ikinci hikayede yer alan Odeen, Dua ve Tritt ismindeki karakterlerin isimlerinin Asimov'un ana dili olan Rusçadan gelmesi. Issac Asimov, Rusça'daki bir (odin), iki (dva) ve üç (tri) isimlerinden türeyen bu karakterler ve hikayenin kafasında yazdığı en büyük ve etkili hikaye olduğunu biyografisinde belirtmiştir.

Kitabı genel olarak beğenmeme karşın keşke bir ve ikinci hikayelerdeki karakterler son hikayede de olsaymış ya da bu hikayelerin devamına son hikayede yer verilseymiş diye geçirdim içimden hep ama Asimov bunu genelde hep yapıyor. Vakıf serisinde de kitaplar arasındaki ana karakterler hep değişmekteydi. Yine de bir devam kitabı ya da hikayesi olsaymış fena olmazmış. Bunun dışında yazarın kimya ve fizik kurallarından belki de en fazla bahsettiği roman buydu sanırım, sanki bir öğretmen edasıyla izotoplar, atomlar, elementler ve çeşitli fizik kuralları anlatılmış. Terimlere ve elementlere yabancı olsanız dahi yazarın güzel kurgusu ve dili; Gönül Suveren'in akıcı çevirisiyle sorun yaşamadan rahatlıkla okuyabilirsiniz bu kitabı ama zaman zaman bu öğretici hava sizi sıkabilir de. Son olarak kitaba yedi yıldız vermemin nedeni, kitabı genel olarak beğenmeme karşın, kitabın sevdiğim diğer Asimov kitaplarının yanında biraz daha sönük kalması.


1 yorum:

  1. Spoiler içerir:

    İkinci hikayedeki karakter aslında 3.hikayenin çok uzak gelecekteki versiyonu. Asimov bununla ilgili ince ipuçları bırakmış. Para-evrendeki ufak kayalık gezegenin içinin mağaralarla dolu olması, sertlerin yüzeye çıkmak istememesi, zamanında sayıları sayısı 300 olan sertlerin zamanında 10.000 adet olması üçüncü hikayedeki aydaki yapay mağaraları, sayıları 10.000 olan bilim insanlarını ve yüzeye çıkmamak için güneş enerjisi panelleri yerine yeni bir enerji kaynağı keşfetme istekleri birbiri ile tutarlı. Ayrıca ayın bağımsız hareket edebilecek bir uzay gemisine döünüştürülmesi çabalarını da buna eklemek gerekiyor. Aydaki bilim adamlarının gen kontrolü ile önce kendi bedenlerini tam kontrol ettiklerini ve bütün futuristiklerin kabul ettiği beden bağımsız yaşam formlarına geçtikleri anlaşılıyor. Bir insanın en temel bileşenleri olan duygu (dua), akıl (Odeen) ve içgüdü (Tritt)'in yaratılması ve üçünün en uyumlu birleşiminden en yüksek özelliklere sahip sertin çıkması, yani mükemmel insana ulaşmak çabası göz kamaştırıyor. Hikayenin gidişi ayın teknolojide aşırı ilerlediğini ve sadece mekansal değil, evrensel arası yolculuğa çıkma becerisi geliştirdiklerini gösteriyor. Özetle tüm hikaye aslında kendi içine kapanıyor ve bağlanıyor.

    YanıtlaSil